Taberânî

Muhammed Ma’sum K.S

MUHAMMED MA’SUM K.S ‘NUN MEARİFİNDEN…

Muhammed Ma’sum k.s., İmamı Rabbani k.s. ‘nun oğlu ve halifesidir. Nakşi silsile (Altın silsile) sinde kendisi, oğlu ve torunu (İmamı Rabbani, Muhammed ma’sum, Seyfuddin Ebu-l Berekat Ahmed k.sırrahum) peşpeşe gelen başka veli olmamışıtır. Malumdurki hılafet meselesi Allah vergisidir, şeyhin kendi tayini ile değildir.

Muhammed Ma’sum k.s. nun risalesinden bazı marifetleri zikredelim de, onların dolaştığı deryalardan bir nebze haberdar olalım, ahırete kör cahiller gibi gitmeyelim; hernekadar bazıları bunları inkar etse de;

“Bu Allahu teala’nın fazlıdır, onu dilediğine verir…”

Muhammed Ma’sum k.s. velayet mertebelerini kısımlara ayırır:

1-Velayeti suğra (küçük velayet), ümmetin velilerinin elde ettiği velilik derecesi.

2- Velayeti kübra (büyük velilik) Bu, nebilerin velayet derecesidir.

3- Velayeti ulya (yüksek velayet) Bu, meleklerin velayetidir.

(Not: Burda aklımıza, peygamberlerin velayetinin aşağıda olduğu düşük kaldığı sorusu gelirse; buna Mahmud Efendi k.s. hazretlerinin lisanıyla cevab veririz: Üç katlı binanın en kıymetli yeri neresidir? Orta katıdır. Üst kat gürültülü olur, ilk katta öyle, en alası orta kattır. Peygamberlerin faziletinde asla şüphe yoktur.)

Seyri sülük, öz Zat mertebesine uçmak için gerekli olan iki kanat mesabesin-deki, ez-zahir isminde ve el-batın isminde tamam olduktan sonra, (orda üç velayet tamam olmuştu), artık seyr Nübüvvet kemalatlarında olur.

Bu makamda bir nokta kadar mesafe aşmak, geride zikredilen üç velayetin mesafesinden daha fazlasını aşmaktan daha efdaldir.

 

Velayeti ulyadan sonraki mertebeler:

Esma ve sıfat perdeleri olmaksızın hasıl olan Zat teala ve tekaddesin tecelli mertebesi. Bunun için üç mertebe vardır:

 

1-    Kemalatı Nübüvvet mertebesi.

2-    Kemalatı Risalet mertebesi.

3-    Kemalatı ulul azim mertebesi.

Bu mertebeler, asaletle Peygamberlere mahsustur, ancak onlara mükemmel tabi olan veliler için de, bunlardan nasib vardır.

 

Burda salik için hasıl olan bir takım manevi daireler (makamlar) vardır:

1- Hakikatı Kabe dairesi.

2- Hakikatı Kur’an dairesi.

3- Namazın hakikatı dairesi.

4- Ma’budiyyeti sırfe dairesi.

5- Hakikatı Museviyye dairesi.

6- Hakikatı Muhammediyye dairesi.

7- Hakikatı Ahmediyye dairesi.

8- Hubbu sırfe dairesi.

9- Lâ teayyün dairesi.

EDİTÖR:

Hubbu sırf (katıksız sevgi/mahabbet), Allahu teala nın alemi yaratmasının, gizli kemalatlarının açığa çıkartmasının sebebidir. Hadisi kudside geldiği gibi: “Ben gizli bir hazine idim, bilinmemi istedim, bilinmem için halkı yarattım.”

İlahi gizli hazineden ilk zuhura gelen, halkın yaratılmasına sebeb olan şu sevgidir. Şayet şu sevgi olmasaydı, alem yoklukta kalırdı, vucude gelmezdi. Burda Efendimizin (sallallahu aley ve sellem) şanı hakkında gelen hadisi kudsi tahakkuk eder: “Şayet sen olmasaydın, felekleri yaratmazdım.” Aynı şiekilde şu hadisi şerif: “Sen olmasaydın, rububiyyetimi izhar etmezdim.”

Bu ve benzeri manaları kabul etmek, gerçekten derin bir sevgi ve teslimiyyet işidir. Aklı ile yürümeye çalışanlar, Mutezile-Şia-Vehhabi- Selefiyye-Hariciyye- reformist taifesi, bu manevi işlerden haberdar olmadıklarından veya havsalaları almadığından inkara girişmişler. Ama inkar kime fayda vermiş ki? Allah ve resulünün razı olduğu hallerin inkarı, kişiyi nursuz ve bereketsiz bırakacağından bunların imansız ölmelerinden korkulur…

 

iktibas: alikarahoca.net

 

Single Post Navigation

Yorum bırakın